Sosyal Medya

Güncel

Yıldız Sarayı ‘Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi’ oluyor

Sultan Abdülhamid zamanında devletin otuz küsur sene boyunca idare merkezi olan Yıldız Sarayı, Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilecek ve ciddî bir restorasyonun ardından “Cumhurbaşkanlığı İstanbul Külliyesi” olacak



Ä°stanbul, tarihinin büyük yaÄŸmalarından birini 1909 Nisan’ının son haftasında yaÅŸadı...

O senenin 13 Nisan’ında patlayan ve “31 Mart ayaklanması” diye bilinen isyanı bastırmak maksadıyla Selânik’ten yola çıkan Hareket Ordusu’nun ayaklanmaya son vermesinin ve Sultan Abdülhamid’in de 27 Nisan’da tahtından indirilip Selânik’e sürgüne gönderilmesinin ardından, otuz küsur sene boyunca devletin idare merkezi ve hükümdarın resmî ikametgâhı olan Yıldız Sarayı yaÄŸma edildi!

Önce, Sultan Abdülhamid’e yabancı devlet baÅŸkanlarının gönderdiÄŸi yahut padiÅŸahın bizzat topladığı objelerden meydana gelen kolleksiyonlar talana uÄŸradı, eÅŸyalar kapanın elinde kaldı ve mobilyaların çoÄŸu da baÅŸka yerlere gönderildi.

Ä°KÄ° ASIR ÖNCE BAÅžLADI

Ä°çi neredeyse boÅŸaltılmış hâle gelen Yıldız Sarayı’nı, son olarak 1918 ile 1922 arasında Sultan Vahideddin kullandı. PadiÅŸahın 1922 Kasım’ında Türkiye’yi terketmesinden birkaç sene sonra da olmayacak bir baÅŸka iÅŸ edildi ve sarayın bazı bölümleri uluslararası bir ÅŸirkete kiralanıp kumarhane yapıldı!

Ä°nÅŸası 18. yüzyılın sonlarında baÅŸlayan ve yapılan ilâvelerle çehresi sık sık deÄŸiÅŸen Yıldız, Cumhuriyet döneminde deÄŸiÅŸik yerlere tahsis edildi, bir ara Harp Akademileri’ne verildi, kullanılmayan bölümleri harabe haline geldi, binalardan bazıları zamanla yıkıldı ve ayakta kalabilen bölümler de yeniden deÄŸiÅŸik kuruluÅŸlara verildi.

Sarayın yaÄŸmadan kurtulan tek bölümü, Sultan Abdülhamid’in özel kitaplığı oldu!..

KÜTÜPHANEYÄ° KURTARDI

“Yıldız Kütüphanesi” diye bilinen kitaplıkta satın alma yoluyla edinilmiÅŸ yahut Topkapı Sarayı’ndan getirilmiÅŸ birbirinden kıymetli binlerce elyazması eser vardı ve kütüphanenin “hafız-ı kütüplüÄŸünü”, yani müdürlüÄŸünü önde gelen bir Arnavut ailenin mensubu ve ÅŸeyh olan Kalkandelenli Sabri Efendi yapıyordu.

Hareket Ordusu’na mensup bir grup Arnavut asker yaÄŸma sırasında kütüphaneye de girmek isteyince Sabri Efendi “Önce beni çiÄŸneyin” deyip eÅŸiÄŸe yattı, Sabri Efendi’yi tanıyan askerler “Aman ÅŸeyhim, estaÄŸfirullah” diyerek çekildiler ve kitaplar kurtuldu.

Kütüphane, Cumhuriyet’in ilânından sonra Ä°stanbul Üniversitesi’ne baÄŸlandı, kitaplar Bayezit’teki binaya nakledildi, Sabri Efendi’nin oÄŸlu Nurettin Kalkandelen ileriki senelerde müdürlüÄŸe getirildi ve 1970’lere kadar görev yaptı. Ama, uzun yıllar Ä°stanbul’un önde gelen kültür merkezlerinden olan kütüphane 28 Åžubat’tan sonra 31 Mart’tan beter günler yaÅŸadı, eski Türkçe kitapların çoÄŸu “harf devrimine aykırı oldukları” iddiası ile mahzenlere atıldı, üstüne üstlük bina 1999 depreminde hasar gördü ve yeniden kullanılır hâle gelmesi seneler sonra mümkün olabildi.

Yıldız Sarayı’nın macerasını burada ayrıntıları ile anlatmama gerek yok, merak edenler ansiklopedilere yahut Yıldız Sarayı Vakfı’nın yayınlarına müracaat eder ve saray hakkında merak ettikleri daha birçok konu hakkında bilgi sahibi olabilirler...

KOLTUKLARIN MEKÂNI

Sadece ÅŸu kadarını söyleyeyim: Sultan Abdülhamid’in imparatorluÄŸu otuz küsur sene boyunca idare ettiÄŸi Yıldız’daki ilk ciddî restorasyon “Büyük Mabeyn” isimli köÅŸkte yapıldı, kısa bir müddet önce tamamlandı ve köÅŸk CumhurbaÅŸkanlığı’na tahsis edildi...

Hani, CumhurbaÅŸkanı Tayyip ErdoÄŸan ile Almanya BaÅŸbakanı Angela Merkel’in geçenlerde oturdukları ve “hilâlleri sonradan konmuÅŸ” zannedilen 19. Asır Fransız malı “ampir” koltukların bulunduÄŸu bina var ya, iÅŸte orası...

Åžimdi, Yıldız’ın tamamı CumhurbaÅŸkanlığı’na tahsis edilecek, baÅŸka yerlere tahsisli binalar boÅŸaltılıp ciddî bir restorasyondan geçirilecek ve Sultan Abdülhamid’in Yıldız’ı, bir asırdan daha fazla zaman sonra ayaÄŸa kaldırılıp “CumhurbaÅŸkanlığı Ä°stanbul Külliyesi” yapılacak...

DOLMABAHÇE OLMADI

Ben, cumhurbaÅŸkanlarının 1960’a kadar kullandıkları Dolmabahçe Sarayı’nın yeniden CumhurbaÅŸkanlığı’nın Ä°stanbul Ofisi olmasını isterdim ama bu iÅŸ bazı teknik sebepler yüzünden yapılamadı ve Yıldız’ın canlandırılması tercih edildi.

Daha önce defalarca yazmıştım, ÅŸimdi de tekrar edeyim: Türkiye’nin imparatorluk günlerinde idare merkezi olan ÅŸatafatlı sarayların bugün de kullanılması geçmiÅŸimizin asırlar öncesine uzandığını ve imparatorluÄŸun vârisi olduÄŸumuzu cihana gösterecek mükemmel bir vasıtadır!

ABDÜLHAMÄ°D'Ä°N OÄžLU YAZIYOR: "YILDIZ'DAN 'YILAN YAVRUSU' DÄ°YE KAPI DIÅžARI EDÄ°LDÄ°M"

  Åžehzade Mehmed Âbid Efendi, Sultan Abdülhamid’in en küçük oÄŸluydu.

1905’te Yıldız Sarayı’nda dünyaya geldi, 1924’te OsmanoÄŸlu ailesi ile beraber sürgüne gönderildi, geçinebilmek için Fransa’da kapı kapı dolaşıp sabun sattı, yaÅŸlılığında Suudi Arabistan’ın o zamanki kralı Faysal’ın baÄŸladığı mütevazi bir aylıkla geçinmeye çalıştı ve hayata Beyrut’ta 1973’te veda etti.

Âbid Efendi sürgün senelerinde meÅŸhur tarihçi Ä°smail Hâmi DaniÅŸmend ile senelerce yazışmış, hayatını ve babası Sultan Abdülhamid hakkındaki düÅŸüncelerini yazmıştı...

ALBAYIN NEZAKETÄ°

Bu mektuplar ÅŸimdi bende bulunuyor...

AÅŸağıda, Åžehzade Âbid Efendi’nin Ä°smail Hâmi DaniÅŸmend’e Paris yakınlarındaki Soisy’den 14 Nisan 1954’te gönderdiÄŸi ve 1909 Nisan’ında tahttan indirilen babası Sultan Abdülhamid ile beraberce Selânik’e sürgüne gidiÅŸlerinden bahsettiÄŸi mektubunun bazı bölümlerini naklediyorum:

“Pek muhterem Hâmi Beyefendi,

Sizi epeyce bir zaman beklettikten sonra, iÅŸte arzu buyurulan muhtırayı takdim ediyorum. Evvelce de arzetmiÅŸtim. Ne çocukluÄŸumda, ne de sonraları hiçbir hâtıramı kâğıt üzerine tesbit etmeyi düÅŸünmemiÅŸtim. Åžimdi ancak hafızamı zorlayarak, âdetâ kazarak böyle bildiÄŸim ÅŸeyleri her türlü irtibattan mahrum bir halde nakle gayret edeceÄŸim. ...Selânik’e gidiÅŸimizde 3.5 yaşında idim. Ondan evvelki Yıldız hayatımdan bittabi hiçbirÅŸey hatırlamıyorum. Ancak zihnimde saraydan Sirkeci’ye yahut Selânik Garı’ndan Alâtini KöÅŸkü’ne kapalı bir araba içinde gidiÅŸimize ait müphem (belirsiz) bir hayal kalmış. Fakat karanlık bir araba içinde babamın karşısında oturduÄŸumu ve bilhassa babamın siyah sakalını hâlâ görüyor gibiyim. Arabada siyah çarÅŸaflı iki kadın vardı. Biri annem, diÄŸeri de hemÅŸiremin tanıdığınız vâlidesi olacak...

Alâtini KöÅŸkü’ne duhûlümüzü (giriÅŸimizi) hatırlamıyorum. Annemin kucağında uykuda imiÅŸim. Sonradan iÅŸittiÄŸime nazaran, beni taşımaktan annemin yorgun düÅŸtüÄŸünün nasılsa farkına varan bir zabit, ki Emniyet-i Umumiye Müdürü Miralay Galib Bey (sonra paÅŸa) imiÅŸ, beni annemin kucağından almak nezaketini göstermiÅŸ ve alırken de anneme ‘Verin bana ÅŸu yılan yavrusunu!’ demiÅŸ... Anlaşılan, tam mânâsıyla bir centilmenmiÅŸ bu kahraman-ı hürriyet! Bunu söyleyen Hareket Ordusu’nun genç ve toy subaylarından biri olsaydı affederdim, lâkin bu adam o zaman miralay (albay) idi ve en az kırk yaşında idi...

O arada Ali Fethi Bey de (Okyar) bir defa beni kucağına almış. Fakat bu zât ‘Zavallı çocuk!’ demiÅŸ, hattâ gözünden de bir damla yaÅŸ düÅŸmüÅŸ.

‘BABANA KÜFRET’ DEDÄ°LER

...Bir vekilharç Hasan Efendi vardı. Haremin çarşıdan aldırdığı ÅŸeyler, onun vasıtasıyla gelirdi. O da, dışarıdan getirdiÄŸini zâbitlerin huzurunda harem aÄŸalarına teslim eder, onlar da hareme götürürlerdi. ...Birgün bana yeÅŸil, mavi, sarı, rengârenk oyuncak bastonlar getirmiÅŸ. Zâbitlerin (subayların) yanında bana

verecek. Ben de her nedense bu deÄŸneklere pek imrenirdim. Bahçedeyiz, tam deÄŸnekler bana verileceÄŸi sırada, zâbitler (subaylar) tutturdular: ‘Git babana ‘eÅŸek’ de. Demezsen, deÄŸnekleri vermeyeceÄŸiz’. Ben de bu sözün fena bir ÅŸey olduÄŸunu hissediyordum.

Fakat, deÄŸneklerde de gözüm var. Nihayet, aÄŸlaya aÄŸlaya köÅŸke gidiyorum. Hareme girdim. Bereket versin, karşıma GülÅŸen Kalfa çıkıyor, bana ‘Efendi, niçin böyle aÄŸlıyorsun?’ diye soruyor. Ben de meseleyi anlatıyorum. O da beni ‘A, hiç öyle ÅŸey olur mu? Sana yakışır mı?’ diye bir güzel haÅŸlıyor. Ben de o sayede babama gidip o hezeyanı etmiyorum. Maamafih, sonunda deÄŸnekler yine elime geçti. Galiba zâbitler nihayet yaptıklarına utandılar ve deÄŸnekleri verdiler. Maalesef zabitlerden hangisi idi bana bunu söyletmek isteyen, hatırlamıyorum”.

Murat BARDAKÇI / GAZETE HABERTÜRK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.